İzmir Devlet Senfoni Orkestrası Viyolonsel Sanatçısı olan Cem’in, Susmanın Ötesi adlı Haiku tadındaki dosyası 2003 Arkadaş Z. Özger Şiir Yarışması’nda finale kalarak “Anılmaya Değer Dosya” olarak kitaplaştı. Sina Akyol ve Coşkun Yerli ile "İnsan Halleri"ni dert edinen ve kısa şiirlerden örülü RENGA şiir zincirinde yer alan Hakan Cem’in ikinci şiir dosyası Öpücük Damlası (2007) ile bir anlatı dosyası olan Çınarın Gururu Gölgesidir (2013) Yitik Ülke Yayınları’nca kitaplaştırılmıştır. 2014 yılında yayımlanan Ölüler İçin Kılavuz adlı şiir kitabıyla 2014 S. Arısoy Şiir Ödülü'nü aldı.


Yapı Kredi Yayınları'nca yayımlanan: “Tanzimat'tan Bugüne Edebiyatçılar” ansiklopedisinde de yer alan Cem’in yazı ve şiirleri bugüne kadar: Kitap-lık, Yasakmeyve, Özgür Edebiyat, E, Akatalpa, Son Kişot, Pitoresk, Şiiri Özlüyorum, Kurşun Kalem, Deliler Teknesi, No Edebiyat, Akköy Edebiyat gibi edebiyat dergileri ile Haydar Ergülen yönetimindeki Artful Living sanal edebiyat portalında da yayımlanmış, yayımlanmaktadır. Bazı Şiirleri Fransızca'ya çevrildi.








Translate

9 Ekim 2013 Çarşamba

MISIR EL YAZMALARI*



Ateşin Dans Gölgesi

  Uzaklarda, çok uzaklarda duyulan çığlıklara, ateşin gölgesi dans edercesine karışıyor…

 Gecenin serinliğine sinen bu çığlıklar, insanoğlunun, evrenin sessizliğinde yarattığı ilk müzik olarak biliniyor. Çıkarılan ses, yorgunluğun atıldığı günün ezgisi, dansa karışan ateşin gölgesi de gün boyu yaşamdan yana soluk için verilen uğraşların betimlemesiydi. Hüzün, sevinç gibi duyguların dile getirilişinde,  suyun getirdiği bereket, ışığını esirgemeyen güneş için hep çığlıklar atılmıştır. Topraktaki işlerin zorluğu, yine o ilk müziğin habercisi çığlıkla aşıla gelmiştir. 

 Günden geceyi, geceden günü çıkardılar! Ve müzik, güç aldıkları seslerin efendisi oldu. 
            
 Binlerce yıl öncesinde, Mısır'ın Aswan kentinde uyanıyorum. Müzik Tanrıçası Hathor'un Philae tapınağındaki evinde misafirim. Baş ucumda üç nazlı kızın çalgıları! Dile gelen duvarlarda, halkının sesini, tanrıların firavun olmadan önce, harp’ın tellerinden çıkan ezgiler eşliğinde, adalet terazisinde aklanışını duyuyorum. Kuşların, kuşların kanatlarına gizlediği rüzgârın sesini duyuyorum. İnsanın insana, doğaya karşı gelişini, yalnızlığını, tanrıların gücüne boyun eğişini, savaşları duyuyorum: Ağlıyorum! Hayvan kemiklerine soluğumu üflüyorlar, sesimi büyütüyorlar... Duvarlarda ayak sesleri; ellerimi çırpıyorum Hathor'a! 
         
Tören konuğuyum, binlerce yılın tanığı…

  Eski Yunan'da Viyolonselin telleri ezgiler sunuyor. Musalar günü anlatıyor:  Coğrafyasındaki insanı, doğayı, festivallerinden günümüze ses veriyor. Gelin! Katılın Musalar şarkısına! Yüzyıllar sonrasına söyleyin    şarkılarınızı. Müzik maddeden ayrılıyor, açın ruhunuzun hırkasını!

 Aristotel’le, Platon'la tartışıyorum! "Matematik," diyorlar aksini hiç düşünmeden! Ezgilerin günlüğü: Düzeni, dirliği, ölçüyü veriyor yaşamın kıyısından.  Yedi sesin ölçüsü, dirliği... 

  Toprakla birlikte yükseliyor insanoğlunun sesi. Yerleştiği toprağı işlerken, ürününü kaldırırken, bereketi sunan toprağına göz dikenlere karşı dururken! Savaşın çığlığına, uzaklarda, çok uzaklarda duyulan ilkel çığlıkların ezgileri güç veriyor. Tarihi dinliyorum kendi tapınaklarımda!  Savaşa katılan her yiğidin kulağında davulların, zillerin ezgisinin kaldığını, surlardan atılan toplarınsa aslında yiğitlerin kalp atışları olduğunu duyuyorum. Hüznün usulca fısıldanan şarkılarını dinliyorum. Ruhumun derinliklerinde, yenilgiye, sessiz ağıtlar yakıyorum…

 Atın terkisine kızlarımı, davul tokmağına oğullarımı emanet ediyorum, zurnanın ilan ettiği! Kendimi, ezgilerde kendimden sonrakilerle paylaşıyorum... Coğrafyalar geziyorum Hezarfen Kuşu'nun kanatlarında. Toprağın bereketinden sular içiyorum can ezgileriyle...  

  Musaların şarkılarında dinledim ki onlar: Toprağa can verdiler, topraktan can aldılar!

  Musaların şarkılarında dinledim ki onlar: Suyun bereketinde ıslandılar ve güneşin gücünü taşıdılar!

  Musaların şarkılarında dinledim ki onlar: Kendi yaşamlarını, yarın için paylaştılar!

 Günümüze, binlerce yıl sonra sessizliğe uyanıyorum! Yine o savaş çığlıkları atılıyor ama ezgilerin tınısındaki eski zaman yiğitleri yok! Surlarda top sesleri! Şarkılar söylemek istiyorum savaşa dair. İnsan sesinin yüceliğinde, korolar halinde "Hayır" diyebilmek için...  Binlerin "Hayır"ı durdursun savaşı insanlık adına. Binlerin "Hayır" ı barış şarkıları söylesin Tanrıça Hathor tapınağında. Eski Yunan Viyolonseli’nin sesine kulak verelim! Ne demişti insan, kendi coğrafyasında barış için?
                 
 Bırakın onları! Onlar ki kendi topraklarını kendi ezgileriyle işlerler: O toprağın dilini bilenlerdir.  Siz onların toprağındaki ezgileri duyabilir misiniz? Savaşta söylenen şarkılar, barıştan yana ve halkların olmalı! İşlenen toprağı, toprağın bereket bulduğu ellerin hünerini anlatmalı... 

  Coğrafyamdan da ezgiler arıyorum! Hezarfen: Köşe bucak memleketim! Şarkılar duydum insanı anlatan: Kendimi duyamadım! Seni, anaları, kadınlarımı, her biri süt kokan bebeklerimi duyamadım! Çanlarıyla ovalarımda ayrı şarkılar söyleyen kuzuların sesini duyamadım. Işıyan günle anaların ellerinde tutuşan ve fırınlarda pişen somunun tadını alamadım…

 Coğrafyamın şarkısı çoktan unutulmuş. Musalar, şarkılarını eritiyor zamanda. Dinle! Yarın hiç kimselere söz verilmediğine göre, senin için türküler yakmak isterim ey toprak!   Dinle! Sana bereketini sunan Fırat’ın türküsünü dinle!               


 * Bu yazı KUM EDEBİYAT dergisinin 2003/16. sayısında yayımlanmıştır.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder