İzmir Devlet Senfoni Orkestrası Viyolonsel Sanatçısı olan Cem’in, Susmanın Ötesi adlı Haiku tadındaki dosyası 2003 Arkadaş Z. Özger Şiir Yarışması’nda finale kalarak “Anılmaya Değer Dosya” olarak kitaplaştı. Sina Akyol ve Coşkun Yerli ile "İnsan Halleri"ni dert edinen ve kısa şiirlerden örülü RENGA şiir zincirinde yer alan Hakan Cem’in ikinci şiir dosyası Öpücük Damlası (2007) ile bir anlatı dosyası olan Çınarın Gururu Gölgesidir (2013) Yitik Ülke Yayınları’nca kitaplaştırılmıştır. 2014 yılında yayımlanan Ölüler İçin Kılavuz adlı şiir kitabıyla 2014 S. Arısoy Şiir Ödülü'nü aldı.


Yapı Kredi Yayınları'nca yayımlanan: “Tanzimat'tan Bugüne Edebiyatçılar” ansiklopedisinde de yer alan Cem’in yazı ve şiirleri bugüne kadar: Kitap-lık, Yasakmeyve, Özgür Edebiyat, E, Akatalpa, Son Kişot, Pitoresk, Şiiri Özlüyorum, Kurşun Kalem, Deliler Teknesi, No Edebiyat, Akköy Edebiyat gibi edebiyat dergileri ile Haydar Ergülen yönetimindeki Artful Living sanal edebiyat portalında da yayımlanmış, yayımlanmaktadır. Bazı Şiirleri Fransızca'ya çevrildi.








Translate

1 Ekim 2013 Salı

DENİZ DEDİĞİMİZ GÖK DEFTERİN RESMİ*




Adı, sonsuzluk katına mühürlenmiş bir bilinmez, kendini yenilemeler kültürü. Öfkeli, kimi zaman sakin, bilge edasıyla kıyımıza uzanan, yalnızlığımıza sinen, ıslatan; hüznün, duygusal kırılmaların ezgilerini, derininde dizelerini barındıran alıp başını gitmeler; o büyük yalnızlık, batık gemiler yalnızlığı; yok zamanda yankılanan bilge ses… Bir ömür şiir cehenneminde boğuşan Melih Cevdet Anday:“Yalnızlıktır denizin yasası” diyecektir! Kıyısızlığını, ulaşılmazlığını görerek. Kıyı. Karaya ait olan! Onun elinde büyümüş ve yine orada yok edilmiştir. Sarhoş bir gemi gibi yaşanmalı deniz… O, var olma kavgasıdır, yaşam savaşının verildiği derinler, dip sulardır. Trajik olduğu kadar kışkırtıcıdır da. Saflığı, temizliği, köpükten incecik elleri… Bu yüzdendir, kalem tutan elin sevgisini, sevgilisini onunla anması. Tanımalı! Dalgaları: Sevgilinin saçları; köpükten coşkular kuşanmış, pul pul renkler giyinmiş balıkların dikenleri: Elleri! Gözlerinden açık denizlere çıkılan sevgili… Deniz: İyiliğin atıldığı yer; göğün kardeşi: Mavisi mavi - ki mavi kuşun uçtuğu renktir! - grisi gridir. Gök defterin resmi karardı mı o da kararır, kararmakla kalmaz, köpürür, kudurur. Baş edilmez güç! Hasrettir. Kavuşmaların olduğu kadar, ayrılıkların, dönüşlerin olamadığıdır da! Ufuk çizgisine  ötelenen gemilerin, balıkçı teknelerinin ardındaki sabırsız bekleyişleri, kaygıyı, ölümü, göz yaşlarını taşır maviliğinde… yaşlı balıkçı/yüreğinde deniz var/martılarla dön! Doğaya saygıyı, hürmet sahibi olan denizden öğreniriz, onu dikkate almayı, azla yetinmeyi, hele ki insanın insana ihtiyacını! Çekilen ağların türküsü yankılanır uzak kıyılarda: Heyamola. Yosunları, kumu, çakılı, gelgitleri, martıları, yakamozları… Bereketin cömert ellerinde yüzer durur çinekoplar, barbunlar, lüferler… ağlar toplanmış. / balıkçının kedisi / sofrayı kurmuş. Kendi sınırında, kıyısında, balıkçıların ağlarını dört gözle bekleyen, denizin, kıyıların can dostları, onun ağlara takılan bereketine ortak olan tekirleri, sarmanları, arapları ne yapmalı nereye koymalı? Ya Butimar kuşu!? O, denizi bekler, hani teknelerin ardındaki o sabırsız bekleyiş vardı ya! Kaygıyla bekler. Deniz kadar sessiz, hiç su içmez. İçerse deniz suyunun biteceğine inanır. Sonrası: Sakaların, serçelerin, kertenkelelerin gözlerinde yamanmış, denizin yalnızlığıyla bir kenara öylece bırakılmış ağlar, demli çayların martı keyfi yudumuyla oynanan aznif, içildikçe içilen cigaralar…  
  
(…) 
 
Kaptanların en büyük özlemi açık denizlerdir. Bu yüzdendir deniz fenerlerinin bekleyişi, eteklerinde öreke taşları, yüzyıllardır gözlerinin üzerimizde oluşu… Orhan Veli’nin: Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola… / şu ada senin bu ada benim… dizelerinde şarabın kutsadığı kadim gemilerin; romun coşturduğu, cesaret kuşandırdığı, kapana kısılmış gemicilerin haritalarda izini sürdüğü ada(lı) için de deniz: Ev sahibidir. - Sahibesidir mi demeli? Öyle de düşünülebilir. Döl yatağı: Deniz! Adadan, ada(lı)nın üzerinde durduğu o kayalıktan bakınca, ağırlığınca patikalarına çöken sisin ardından görebildiğimiz özgürlüğe aralanan masmavi tül… Ya izi bulunan adalı! Onun için toprağın bittiği yer yok oluştur. Dahası: Ölümsüzlük, sonsuz dalgalanmalar, bir kayboluş atlası… Sınırında, adanın kıyısında kalakalır öylece, şüpheye, içe dönük. Açıklardan gelen ve onu hep telaşlandıran o bembeyaz köpükler… Ada(lı) için deniz, onun öfkesinden uzak, barış ve özgürlük rüzgârlarının estiği ıssızlık, kimsesizliğin evidir; ada(lı) ve deniz orada çoğalır: En güzel ezgilerin, Musaların çalgıları, yürekleri orada çarpar; dizeler, iyilikler gibi oradan denize atılır; adaysa, kendine ulaşanları kucaklar, bağrına basar, bunu karşılıksız yapar, öyle ki gemi(ci)ler için sevinç hanesidir, hele ki denizi zahmetle yaşayanların güvertesine, cömert ışığıyla balık burcunda dolunay düşmeyegörsün… 

* Bu yazı, Sincan İstasyonu Edebiyat Dergisi'nin 2010/29. sayısında yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder